Geçim o kadar zorlaştı ki anlatılamaz. Topladığı hurdaların parasını almak için 5 küçük çocuğunun üzerine kapıyı kilitleyip giden anne, döndüğünde faciayla karşılaştı. Hepimiz için acı ama bir haberden öteye geçmeyen bu durum, bir süre sonra hafızalarımızdan da silinecek. O acıyı yaşayan anne kalan ömrünü nasıl yaşayacak hiç düşündünüz mü? Ne çocuklarını unutabilecek ne de çocuklarının kaybına sebep olan yokluğu.
Hayatı öylesine pervasızca yaşıyoruz ki, anlatamam. Kimi bir lokmanın peşindeyken kiminin sofrasına tabaklar sığmıyor. Sonra da diyoruz ki, yağmur yağmıyor kuraklık var. Gönüllerimize yağmayan yağmur dağlara yağsa ne olacak ki, uslanmadıktan sonra! Sorarım hepimize, on bir ilimizi yerle yeksan eden depremler, kibirlerimizi de yıkmadıktan sonra neye yarar ki! Kopan fırtınalar, dağları eksilten heyelanlar, vurdumduymazlıklarımızı da alıp götürmedikten sonra neye yarar ki!
Anne babaların binbir zorlukla yetiştirdiği çocukların hayalleri bir mülakatla yerle yeksan oluyorsa, günübirlik çıkarlar uğruna verilen sözler unutuluyorsa, liyakatsizler söz sahibiyse, zulüm mazlumu yok ediyorsa, hayatlar uçurumun kenarlarında yaşanıyorsa, herkes duymak istediğini dinliyorsa, ahlaksızlık diz boyunu aşmışsa, yalakalık en büyük meziyet ise, yükselmenin yolu bilgiden beceriden değil de yancı olmaktan geçiyorsa, yarınlara güvenle bakılamıyorsa unutmayın, dünyamızda ne depremler biter ne de fırtınalar diner.
Garibanımız açlıkla yoklukla mücadele ederken, yolsuzluk zirveye tırmandıysa, masumlar hayattan koparılıyor, kadınlar tecavüze uğruyor bunu yapanlar da cezasız kalıyorsa, kimse yarınlarda huzuru beklemesin artık. İklimler değişti, dünya mutlak sona doğru gidiyor. Kar yağışını beklerken halen güneşleniyorsak, rahmet kapıları her geçen gün kapanıyorsa, kahpe batının ve özellikle okyanus ötesinin desteğiyle İsrail, bölgesinde Müslüman kanını akıtıyor ama biz Müslümanlar birlik olamıyorsak, elbette Yüce Allah üzerimizden bela ve musibetleri kaldırmaz, arttırır.
Ülkemizin savunma sanayiinde ki yükselişini terörle engellemeye çalışanlar, teröre gizli ve aşikâr destek verenler var. Üreten değil tüketen bir toplum olduk gidiyoruz. O halde boykotlar sadece sosyal medya paylaşımlarında kalır sadece. Üretmedikçe boykotlar hep lafta kalır.
Ama sakın karamsar olmayın. Ekonomik zorluklar olabilir, yandaş yancı rahat içinde yaşadığını sanabilir, parasının hesabını bile bilemeyenler de olabilir, olsun. Vatan için “Önce Ülkem ve Milletim” diyenler de var, Yüce Türk Milletinin birliği ve beraberliği için Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ebed müddet var olması için bırakın malı mülkü candan vaz geçen ve vaz geçecek nice neferleri de vardır ve de var olacaklardır. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk gençliğe hitabesinde, “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyerek çıkış yolunu göstermektedir.
Türk istikbalinin evladına yancılık yapmak, hak yemek, verdiği sözden dönmek, söz konusu vatan ise gerisiyle uğraşmak yakışmaz. Yanlış yollara, menfaatperestlere asla meyletme. Derdi vatan, millet olmayanlara selam dahi verme. Peygamberimiz (SAV) Efendimizin çektiklerini asla unutma. Milli mücadelede büyüklerimizin de nelerden vaz geçtiklerini asla hatırından çıkarma. Yüce Türk Milleti asil bir millettir; unutma, unutturma. Uzanan elin kıymetini bilmeyenlerle yol yürüyenlerden olma. Türk Milletinin Asil Evladı, sakın umutlarını kaybetme, ülkenden ve ülkünden asla vaz geçme, bizim gidecek yerimiz yok. Dünya bir olursa ne olur, yeter ki Asil Türk Milleti tek yürek, tek nefes, tek vücut olsun yeter.
Türk İstikbalinin Asil Evladı, Mehmet Akif Ersoy'un da dediği gibi, "Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın."
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…